8 Ocak 2013 Salı

Kazım Sinan Demirer Röportajı



Dost’tan saz ile aydınlanan dünyaya

Demirer :”Onu her oynadığımda başka bir kademeye geçiyorum. Bende Veysel ile kendimi bırakmayı, bağışlamayı ,önyargısız davranmayı, hor görmemeyi öğreniyorum”


1993 Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümünden  mezun olan Sinan Demirer şuan Eskişehir Şehir Tiyatrosu’nda oyunculuk yapıyor. Demirer ,Eskişehir’de 40 yakın mahkuma tiyatro dersi  vererek Özgürlük Projesi adı altında Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı oyun ile onlara şehrin bir kaç yerinde oyun sergileme imkanı sağladı.Bir dönem  sanat yönetmenliği  yaptı.Erden Kıral’ın yönettiği  Vicdan filminde rol aldı.Bir kaç ay öncesine kadar Show TV de yayınlanan Güneydoğudan Öyküler Önce Vatan adlı dizide oynadı. Gecen yıldan beri oynadığı Dost adlı tiyatro oyunundaki Aşık Veysel  rolü ile 35. İsmet Küntay Tiyatro Ödüllerinden En İyi Erkek Oyuncu ödülü ile döndü.Onunla Veysel’i ölüm 38. yıl dönümü olan 20 Mart’ta anmak ve Veysel’i anlamak üzerine konuştuk.
Aşık Veysel ilgili oyun hazırlama fikri kimindi?
Fikir  Eskişehir Şehir Tiyatrosu oyuncusu Tulga  Serim’indi. Bir akıl fırtınası yaparken sohbet esnasında neden Aşık Veysel ile ilgili oyun yapmıyoruz dedi. Bu benim çok yadırgadığım bir şey oldu. Aslında bir  süredir  beni gözüne kestirmiş. Oyunlarımı izliyor, benim bağlama, gitar ve nefesli çalgılar çaldığımı biliyordu. Aşık Veysel’i çok severim türkülerini çalar,söylerim dolayısıyla kafasında böyle bir şey oluşmuş. İlk defa yapıldığı için seyirciden gelebilecek tepkiyi kestiremedik.Metin yok, bir şey yok nasıl olacak diye düşündük. Tek kişilik oyuna seyircinin önyargısı vardır. Tulga  da ilk önce oyunu öykü olarak, meddah tarzında düşündü. Meddah gibi anlatacaktım baktım ki olmuyor ya sadece Aşık   Veysel olmalıydım ya da bunu hiç yapmamalıydım. En zoru da körlüktü. Bir buçuk saat boyunca gözlerimi hiç açmadan oynuyorum o konuda da günlerce çalıştım. Her şeyi ile bir Aşık Veysel yaptık.2-3 oyundan sonra kaldırırlar diye düşündüm ama aksine İzlemek için  Eskişehir’den ve bir çok yerden insanlar buraya geldi.
Oyunu hazırlarken Veysel ile ilgili araştırmalar yaptınız. Peki ya Aşık Veysel’i doğru anlatamazsak,eksik taraflar kalırda oyunun içinde bir çarpıklık oluşursa diye bir korkunuz oldu mu ?
Oldu. insanların görmediği, bilmediği kişileri Karacaoğlan’ı yada Pir Sultan Abdal’ı oynasanız seyirci gördüğüne inanır. Mesela  biri “biz onu gördük evimizde kalmıştı”  dedi. Aşık Veysel herkesin bildiği, videolarından canlı olarak gördüğü biri bu yüzden biraz zorlandık. İzleyiciler Veysel’i bir tarafa çekmeden, bir kaba koymadan görsünler istedim. Onunla birlikte memlekette asıl mücevherlerin kıyıda köşede kalmışlıgını anlatmaya çalıştık.
 Dost oyununun metin yazarlığını kim yaptı?
Tulga ile ben yaptım. Özelliği dünya tiyatro literatüründe böyle bir oyunun olmamasıdır. Daha önce tarihsel kişilikleri tiyatroya aktarmış yazarların oyunları var tabi ama oyuncu ve rejisör tiyatro metinlerini alırlar ve onun üzerinden oynarlar. Biz bunu sıfırdan ele alarak Aşık Veysel’in şiirlerinden, anılarından, türkülerinden yola çıkarak bir oyun haline getirdik. İlk defa bu sayede Aşık Veysel’i sahneye taşımış olduk.Çok beğenildi ve hala oyuna yoğun ilgi devam ediyor.
Oyun ile ilgili izleyicilerden aldığınız tepkiler nasıl oldu?
 Yaşadığım en enteresan şey oyun sonrasında 60-70 yaşlarında ki seyircilerin elimi öpmeye  çalışmasıydı. Bazı izleyiciler ilk defa Aşık Veysel’i gördükleri için buradan kapıdan girip yatağında ölen bir Aşık Veysel geçti diyorlar. Köy enstitülerin de hocalık yaptığı zamanlardaki öğrencileri karşısında da oynadım. Canlı tanıkların önünde oynamak benim en büyük hediyem ve mutluluğum oldu. Aa biz Aşık veysel’i hiç böyle bilmiyorduk diyorlar.Oynarken oyun boyunca aa öylemi gibi sesler duyuyorum. Yaa bilmiyordunuz dimi diye bende laf atıyorum.
Siz bir oyuncu olarak canlandırdığınız karakterlerin sadece kılığına bürünmüyor,onların iç dünyasını da paylaşıyorsunuz. Peki Aşık Veysel olmak nasıl bir his ?
Provalara başladığımda her şeyi çok basit algıladım, hatta dediği birçok şeyi,şiirlerini anlamıyordum. Daha doğrusu kör olmak ne demek bunu anlamıyordum. Gören insanlar ve görmeyen insanlar arasındaki farkı kalpten anlayınca durum ortaya cıktı. Benimde felsefeme, dünya görüşüme yakın bir şey olduğu için Aşık Veysel’i oynamak derken ben bunu anlıyorum. Bağışlamak insanın en zor yaptığı şeylerden biri ,oynarken şunu hissediyorum; kendini bağışlamayan insan hiç kimseyi bağışlayamaz. Aşık Veysel işin tam özüne inmiş ve ben körüm demiş.Onu her oynadığımda başka bir kademeye geçiyorum. Bende Veysel ile kendimi bırakmayı, bağışlamayı ,önyargısız davranmayı, hor görmemeyi öğreniyorum. Veysel “beni hor görme kardeşim sen kalemsin ben uçmuyum” diyor.Demek ki bu önemli bir şey. Aşık Veysel yalnız bir adam değil meğer biz hep yalnız biliyormuşuz. O kör birisi de değil kendide “Her günün, her saatim aydınlık içinde asıl görmeyen sizsiniz” diyor. Bu tersine dünyada aslında o öyle görmüş ki ben onun dünyasına girdikçe asıl görmeyenlerin gözü açık olanlar olduğunu anladım. O hayatı çok iyi algılamış, Anadolu hayatını ve insanını çok iyi hissetmiş. Çok vefakar herkesi sevmiş .Oyunumuzun adı ‘Dost’ bununda çok manidar bir sebebi var. Türküsünden yola çıkılmış bir isim değil. Terk edip giden karısı ile , onu aldatanlarla ,onun parasını çalanlarla, körlüğüyle ve kendisiyle de dosttu.
Dost ile 35.İsmet Küntay Tiyatro Ödüllünde en iyi erkek oyuncu ödülünü aldınız. Veysel rolü ile ödül almak size nasıl bir gurur yaşattı ?
Bunu herkes anlayamadı. Bir oyuncu olarak bu ödülle çok mutlu oluryorsunuz ama macerası böyle olan bir oyunla alıyorsanız, aldığınız ödülün kıymeti çok başka bir hale geliyor. Nasıl bir dille anlatılır bilmiyorum. Ödül törenlerinde şu vardır ya “bu ödülü şuna bahşediyorum”. Ben böyle görmüyorum. Aşık Veysel bu ödülü bana layık gördü, bu onun hediyesi diye düşünüyorum ve öyle hissediyorum.Bütün bakış açım bu, oynarken hayatımda kendimle ilgili çok güzel şeyler olacak dedim. Çünkü onu anlamak ve onu oynamak aslında hayatınızı güzelleştirmek demek. Hayatımda çok büyük değişiklikler oldu.Ne kadar önümü görmeden , aynaya bakmadan yaşadığımı anladım.Dünyanın ve benim gerçeklerden ne kadar uzak ,gün içinde yalanlarla kendimi kandırarak yaşadığımı, insanlara öylesine selamlar, saygılar dediğimi fark ettim.Yüksekten bakmadan ,egolarımı törpülemeye çalışarak yaşamaya çalıştım.O kadar farklı toplumsal kimliklerimiz(katmanlarımız) varmış ki Aşık Veysel bana soyun dedi .İnsanın öz gerçekliği ile karsılaşması riskini göze aldım. O da bana bu ödülü verdi. Bazen oyuncu egosu ile baktığım zaman “vay be” diyorum, sonra bir an “dur dur kendine gel “diyorum. Aşık Veysel rolü ile alınmış ödül diye baktığım zaman çok başka şeyler yaşıyorum.
Oyuncu olarak demlenme sürecinizi tamamladığınızı  düşünüyor musunuz?
Diyemiyorum.Çünkü bende içimi temizlemek,kendi içimde bir dergaha doğru gitmek ile ilgili böyle bir rol arıyordum.Bu da onun üstüne geldi.Her türlü demlenme aslında yeni başlangıç haline geliyor.Aslında bundan sonra ne olabilir ki diyebilirim. 40 yaşındayım ,yıllardır bu işi yapıyorum,ödülümü de aldım diye düşünmüyorum.Her oynadığımda bir çocuğun ilk defa gölgesini  görmesindeki şaşkınlığı gibi aynı şaşkınlık ve merakla devam ediyorum.Demlenme pek benim tarzım bir şey değil. İç denetimimi hep böyle götürmeye çalışıyorum.Her günü yeni bir doğum olarak  görüyorum . Her oyunda başka bir seyirci geliyor ve hepsinde Uzun İnce Bir Yoldayım’ı beraber söylüyoruz.Demlenmeden ziyade Veysel her oyunda bana bir şey anlatıyor ve ben onun karşısında küçüldükçe küçülüyorum. Veysel’i köylü ,kör diye küçümsedikçe herkesi küçümsüyorsun.Ama Veysel’e olduğu değeri verdikçe öz benliğini bulmaya başlıyorsun. Bu güne kadar yaklaşık 10 bin seyirci  izlemiştir. Tiyatro sahnesinde bu toprakların o zamanını anlatıyor olmak çok güzel. Onlar yoz kültürden kopup kendi gerçekliklerini gördüklerinde eminin onların içinde de bir şeyler oluyordur.
Aşık Veysel’in hayatında sizi en çok etkileyen şey ne oldu ?Hiç vazgeçmemesi, karanlığını aydınlığa çevirmesi  ve her şeyle , düşmanıyla bile dost olmasydı.Hayata hiç bir yargı koymadan bakmasıdı. İnsan yargıyla yaşar.İnsanların bu halde olmasının sebebi ön yargıdır.Ayrımcılığın,ırkçılığın sebebi karşınızdaki insanı tanımadan sadece siyah, beyaz,alevi sünni,Amerikalı  diye bakılmasıdır. Bu yüzden bu haldeyiz. Aşık Veysel öyle yapmamış herkesle oturmuş, kalkmış. Kimseyi ayırmadan muhabbet etmiş.
13 yıldır oyunculuk yapıyorsunuz.Yolun başında olan oyunculara ne öneririsiniz?
Yolun başında olan oyunculara, yoldan korkmamalarını ve zaaflarını kabullenmelerini öneririm. Çünkü oyunculuk kendin olabilmektir. Kendin olursan herkes olabilirsin.Zaafları ile yüzleşmezlerse oyunculuktan pek birşey anlamayabilirler .Vasat ve yavan bir oyunculuk hayatları olur.Herkes prens olur ama dilenciyi oynarken utanır, dilenci olamazsınız.Oyunculuk akılda kalma sanatıdır.En iyi oyuncular sonuna kadar gidenlerdir. Sonuna kadar prens ,sonuna kadar dilenci olandır
.
Röportaj tarihi : 2011

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder