Dost’tan saz ile aydınlanan dünyaya
Demirer :”Onu her oynadığımda başka bir kademeye geçiyorum. Bende Veysel ile kendimi bırakmayı, bağışlamayı ,önyargısız davranmayı, hor görmemeyi öğreniyorum”
1993 Bilkent Üniversitesi Tiyatro Bölümünden mezun olan Sinan Demirer şuan Eskişehir Şehir Tiyatrosu’nda oyunculuk yapıyor. Demirer ,Eskişehir’de 40 yakın mahkuma tiyatro dersi vererek Özgürlük Projesi adı altında Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz adlı oyun ile onlara şehrin bir kaç yerinde oyun sergileme imkanı sağladı.Bir dönem sanat yönetmenliği yaptı.Erden Kıral’ın yönettiği Vicdan filminde rol aldı.Bir kaç ay öncesine kadar Show TV de yayınlanan Güneydoğudan Öyküler Önce Vatan adlı dizide oynadı. Gecen yıldan beri oynadığı Dost adlı tiyatro oyunundaki Aşık Veysel rolü ile 35. İsmet Küntay Tiyatro Ödüllerinden En İyi Erkek Oyuncu ödülü ile döndü.Onunla Veysel’i ölüm 38. yıl dönümü olan 20 Mart’ta anmak ve Veysel’i anlamak üzerine konuştuk.
Aşık Veysel ilgili oyun hazırlama fikri kimindi?
Fikir Eskişehir Şehir Tiyatrosu oyuncusu Tulga Serim’indi. Bir akıl fırtınası yaparken
sohbet esnasında neden Aşık Veysel ile ilgili oyun yapmıyoruz dedi. Bu benim
çok yadırgadığım bir şey oldu. Aslında bir
süredir beni gözüne kestirmiş.
Oyunlarımı izliyor, benim bağlama, gitar ve nefesli çalgılar çaldığımı
biliyordu. Aşık Veysel’i çok severim türkülerini çalar,söylerim dolayısıyla
kafasında böyle bir şey oluşmuş. İlk defa yapıldığı için seyirciden gelebilecek
tepkiyi kestiremedik.Metin yok, bir şey yok nasıl olacak diye düşündük. Tek
kişilik oyuna seyircinin önyargısı vardır. Tulga da ilk önce oyunu öykü olarak, meddah
tarzında düşündü. Meddah gibi anlatacaktım baktım ki olmuyor ya sadece
Aşık Veysel olmalıydım ya da bunu hiç
yapmamalıydım. En zoru da körlüktü. Bir buçuk saat boyunca gözlerimi hiç
açmadan oynuyorum o konuda da günlerce çalıştım. Her şeyi ile bir Aşık Veysel
yaptık.2-3 oyundan sonra kaldırırlar diye düşündüm ama aksine İzlemek için Eskişehir’den ve bir çok yerden insanlar
buraya geldi.
Oyunu hazırlarken
Veysel ile ilgili araştırmalar yaptınız. Peki ya Aşık
Veysel’i doğru
anlatamazsak,eksik taraflar kalırda oyunun içinde bir çarpıklık oluşursa diye
bir korkunuz oldu mu ?
Oldu. insanların
görmediği, bilmediği kişileri Karacaoğlan’ı yada Pir Sultan Abdal’ı oynasanız
seyirci gördüğüne inanır. Mesela biri
“biz onu gördük evimizde kalmıştı” dedi.
Aşık Veysel herkesin bildiği, videolarından canlı olarak gördüğü biri bu yüzden
biraz zorlandık. İzleyiciler Veysel’i bir tarafa çekmeden, bir kaba koymadan
görsünler istedim. Onunla birlikte memlekette asıl mücevherlerin kıyıda
köşede kalmışlıgını anlatmaya çalıştık.
Tulga ile ben
yaptım. Özelliği dünya tiyatro literatüründe böyle bir oyunun olmamasıdır. Daha
önce tarihsel kişilikleri tiyatroya aktarmış yazarların oyunları var tabi ama
oyuncu ve rejisör tiyatro metinlerini alırlar ve onun üzerinden oynarlar. Biz
bunu sıfırdan ele alarak Aşık Veysel’in şiirlerinden, anılarından,
türkülerinden yola çıkarak bir oyun haline getirdik. İlk defa bu sayede Aşık
Veysel’i sahneye taşımış olduk.Çok beğenildi ve hala oyuna yoğun ilgi devam
ediyor.
Oyun ile ilgili
izleyicilerden aldığınız tepkiler nasıl oldu?
Yaşadığım en enteresan şey oyun sonrasında
60-70 yaşlarında ki seyircilerin elimi öpmeye
çalışmasıydı. Bazı izleyiciler ilk defa Aşık Veysel’i gördükleri için
buradan kapıdan girip yatağında ölen bir Aşık Veysel geçti diyorlar. Köy
enstitülerin de hocalık yaptığı zamanlardaki öğrencileri karşısında da oynadım.
Canlı tanıkların önünde oynamak benim en büyük hediyem ve mutluluğum oldu. Aa biz Aşık veysel’i hiç böyle bilmiyorduk
diyorlar.Oynarken oyun boyunca aa öylemi gibi sesler duyuyorum. Yaa
bilmiyordunuz dimi diye bende laf atıyorum.
Siz bir oyuncu
olarak canlandırdığınız karakterlerin sadece kılığına bürünmüyor,onların iç
dünyasını da paylaşıyorsunuz. Peki Aşık Veysel olmak nasıl bir his ?
Provalara
başladığımda her şeyi çok basit algıladım, hatta dediği birçok şeyi,şiirlerini
anlamıyordum. Daha doğrusu kör olmak ne demek bunu anlamıyordum. Gören insanlar
ve görmeyen insanlar arasındaki farkı kalpten anlayınca durum ortaya cıktı.
Benimde felsefeme, dünya görüşüme yakın bir şey olduğu için Aşık Veysel’i
oynamak derken ben bunu anlıyorum. Bağışlamak insanın en zor yaptığı şeylerden
biri ,oynarken şunu hissediyorum; kendini bağışlamayan insan hiç kimseyi
bağışlayamaz. Aşık Veysel işin tam özüne inmiş ve ben körüm demiş.Onu her
oynadığımda başka bir kademeye geçiyorum. Bende Veysel ile kendimi bırakmayı,
bağışlamayı ,önyargısız davranmayı, hor görmemeyi öğreniyorum. Veysel “beni hor
görme kardeşim sen kalemsin ben uçmuyum” diyor.Demek ki bu önemli bir şey. Aşık
Veysel yalnız bir adam değil meğer biz hep yalnız biliyormuşuz. O kör birisi de
değil kendide “Her günün, her saatim aydınlık içinde asıl görmeyen sizsiniz”
diyor. Bu tersine dünyada aslında o öyle görmüş ki ben onun dünyasına girdikçe
asıl görmeyenlerin gözü açık olanlar olduğunu anladım. O hayatı çok iyi
algılamış, Anadolu hayatını ve insanını çok iyi hissetmiş. Çok vefakar herkesi
sevmiş .Oyunumuzun adı ‘Dost’ bununda çok manidar bir sebebi var. Türküsünden
yola çıkılmış bir isim değil. Terk edip giden karısı ile , onu aldatanlarla
,onun parasını çalanlarla, körlüğüyle ve kendisiyle de dosttu.
Dost ile 35.İsmet
Küntay Tiyatro Ödüllünde en iyi erkek oyuncu ödülünü aldınız. Veysel rolü ile
ödül almak size nasıl bir gurur yaşattı ?
Bunu herkes
anlayamadı. Bir oyuncu olarak bu ödülle çok mutlu oluryorsunuz ama macerası
böyle olan bir oyunla alıyorsanız, aldığınız ödülün kıymeti çok başka bir hale
geliyor. Nasıl bir dille anlatılır bilmiyorum. Ödül törenlerinde şu vardır ya
“bu ödülü şuna bahşediyorum”. Ben böyle görmüyorum. Aşık Veysel bu ödülü bana
layık gördü, bu onun hediyesi diye düşünüyorum ve öyle hissediyorum.Bütün bakış
açım bu, oynarken hayatımda kendimle ilgili çok güzel şeyler olacak dedim.
Çünkü onu anlamak ve onu oynamak aslında hayatınızı güzelleştirmek demek.
Hayatımda çok büyük değişiklikler oldu.Ne kadar önümü görmeden , aynaya
bakmadan yaşadığımı anladım.Dünyanın ve benim gerçeklerden ne kadar uzak ,gün
içinde yalanlarla kendimi kandırarak yaşadığımı, insanlara öylesine selamlar,
saygılar dediğimi fark ettim.Yüksekten bakmadan ,egolarımı törpülemeye
çalışarak yaşamaya çalıştım.O kadar farklı toplumsal
kimliklerimiz(katmanlarımız) varmış ki Aşık Veysel bana soyun dedi .İnsanın öz
gerçekliği ile karsılaşması riskini göze aldım. O da bana bu ödülü verdi. Bazen
oyuncu egosu ile baktığım zaman “vay be” diyorum, sonra bir an “dur dur kendine
gel “diyorum. Aşık Veysel rolü ile alınmış ödül diye baktığım zaman çok başka
şeyler yaşıyorum.
Oyuncu olarak
demlenme sürecinizi tamamladığınızı
düşünüyor musunuz?
Diyemiyorum.Çünkü
bende içimi temizlemek,kendi içimde bir dergaha doğru gitmek ile ilgili böyle
bir rol arıyordum.Bu da onun üstüne geldi.Her türlü demlenme aslında yeni
başlangıç haline geliyor.Aslında bundan sonra ne olabilir ki diyebilirim. 40
yaşındayım ,yıllardır bu işi yapıyorum,ödülümü de aldım diye düşünmüyorum.Her
oynadığımda bir çocuğun ilk defa gölgesini
görmesindeki şaşkınlığı gibi aynı şaşkınlık ve merakla devam
ediyorum.Demlenme pek benim tarzım bir şey değil. İç denetimimi hep böyle
götürmeye çalışıyorum.Her günü yeni bir doğum olarak görüyorum . Her oyunda başka bir seyirci
geliyor ve hepsinde Uzun İnce Bir Yoldayım’ı beraber söylüyoruz.Demlenmeden
ziyade Veysel her oyunda bana bir şey anlatıyor ve ben onun karşısında
küçüldükçe küçülüyorum. Veysel’i köylü ,kör diye küçümsedikçe herkesi
küçümsüyorsun.Ama Veysel’e olduğu değeri verdikçe öz benliğini bulmaya
başlıyorsun. Bu güne kadar yaklaşık 10 bin seyirci izlemiştir. Tiyatro sahnesinde bu toprakların
o zamanını anlatıyor olmak çok güzel. Onlar yoz kültürden kopup kendi gerçekliklerini
gördüklerinde eminin onların içinde de bir şeyler oluyordur.
Hiç vazgeçmemesi, karanlığını aydınlığa
çevirmesi ve her şeyle , düşmanıyla bile
dost olmasydı.Hayata hiç bir yargı koymadan bakmasıdı. İnsan yargıyla
yaşar.İnsanların bu halde olmasının sebebi ön yargıdır.Ayrımcılığın,ırkçılığın
sebebi karşınızdaki insanı tanımadan sadece siyah, beyaz,alevi
sünni,Amerikalı diye bakılmasıdır. Bu
yüzden bu haldeyiz. Aşık Veysel öyle yapmamış herkesle oturmuş, kalkmış.
Kimseyi ayırmadan muhabbet etmiş.13 yıldır oyunculuk yapıyorsunuz.Yolun başında olan oyunculara ne öneririsiniz?
Yolun başında olan oyunculara, yoldan korkmamalarını ve zaaflarını kabullenmelerini öneririm. Çünkü oyunculuk kendin olabilmektir. Kendin olursan herkes olabilirsin.Zaafları ile yüzleşmezlerse oyunculuktan pek birşey anlamayabilirler .Vasat ve yavan bir oyunculuk hayatları olur.Herkes prens olur ama dilenciyi oynarken utanır, dilenci olamazsınız.Oyunculuk akılda kalma sanatıdır.En iyi oyuncular sonuna kadar gidenlerdir. Sonuna kadar prens ,sonuna kadar dilenci olandır
.Röportaj tarihi : 2011
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder